GASTRONOMİ YOLU GAZİANTEP SABAH DA
Çorum Valisi Nurullah Çakır’ın daveti ile Çorum’a gittik, Kargı yaylasına çıkıp, Tepelice-Hacıveliler Köyü yürüyüşü ile, ertesi gün Ahlatçık Köyü’ne gidip, Yalakyayla-Akpınar yürüyüşünü geçekleştirdik. Vali Bey’in davet yazısından anladığım kadarı ile Kültür Bakanlığı Avrupa Topluluğu ile Kültür Yolları anlaşması imzalamış. Yürünerek gerçekleştirilen bu proğram çerçevesinde her sene ülke genelinde tematik kültür rotaları yayılıp,yürünecek parkur yerleri artırılıyormuş. Bu rotalardan ikisi Çorum’da bulunuyormuş. Nitekim geçen sene de Boğazkale Milli Parkı çerçevesinde Hitit yolu yürüme parkuru haline getirilmiş ve UNESCO logosu taşımaya hak kazanmış. Bu sene ise, bizim yürüdüğümüz Kızılırmak havzası gastronomi yürüyüşü gerçekleştirildi.
Zaman içerisinde Çorum turizmine bisiklet, kültür, manzaralı araç yolu, jip safari gibi farklı konseptte rotalar da katılacak. Valiliğin gerçekleştirmek istediği diğer bir turizm konusu ise, gastronomi alanı. Çorum’un bilinmeyen yemek kültürünü Çorum’a Hititleri öğrenmek veya yaylalarda yürümek için gelen konuklara sunmak istiyorlar.
Çorum, Hitit’lerin kenti biliyorsunuz... Alacahöyük ve Boğazkale (Hattuşa) Çorum sınırları içerisinde bulunuyor. Milattan önce 2000 ile 1800 ün son çeyreğinde başlayan Hitit devleti 1400-1200 arasında süper güç oldu. Tüm Anadolu ve Suriye’yi kapladı. Gaziantep’in içerisinde bulunduğu bölgede de varlıklarını uzun zaman sürdürdükleri için ben onları çok seviyorum. Bu nedenle de Kütüphanemin raflarında çok sayıda Hitit kitabı var. Anadolu Medeniyetleri müzesinde Hitit devrine ait, Gaziantep Karkamış’tan götürülmüş üzerinde savaş arabası rölyefi olan bir taş var. Prof. Engin Özgen’e, “bu rölyef neden bu kadar önemli?” diye sormuştum. Özgen’de bana: “Rölyefte yer alan savaş arabası önemli. İki tekerinin arası 110 santimdir. Demiryolu rayları da 110 santim genişliğindedir. Hititler, taa o zaman denge unsurunu çözmüşler” demişti. İşte bu meşhur savaş arabası bugün Çorum müzesinde sergileniyor. Üstelik, üzerine binip sürebiliyorsunuz da... Eeee tabii, bugünün teknolojisinden yararlanarak sürüyorsunuz! Aynı rölyefte gördüğünüz araba... Üzerine çıkıyorsunuz. Ayaktasınız tabii, dizginleri oynatınca önünüzdeki dev ekran devreye giriyor. Siz dağ, bayır, Allah ne verdiyse dümdüz gidiyorsunuz. Araba sanki engebeli bir yolda gidiyormuş gibi sallanıyor bu arada, eeee ortamı tamamlayacak müzik de var fonda. Daha ne istenir? Bu savaş arabasını gerçekten çok merak ediyordum. Onu sanal olsa da sürmek müthiş hoşuma gitti.
Çorum Müzesi’nde çok zengin bir Hitit koleksiyonu var. Bunlardan birisi de “konuşan tabletler” sergisi. Yazıtların bazılarını çözmüşler, orijinalinin fotoğrafı; Türkçesi ve İngilizcesi sergileniyor. Büyük bir sabırla sergilenen taşların hepsini okudum!
Hititler, Anadolu’da yazıyı kullanan ilk devlet. Yazıyı kullanarak kütüphane veya arşiv de yapmışlar. Yazı, uygarlık seviyesini gösteren aynı zamanda ulusların kendilerini ifade edebilme aracıdır. Hitit, hukuk devletiydi. Hitit hukukunu Roma hukuku ve modern hukuktan önce düzenlenmiş olması çok önemli. Hitit devleti kanunlar ve kralların verdiği direktiflerle hazırlanmış kanun hükmünde kararname ile yönetildi.
Ben, Hititlerin kızkardeşleriyle evlendiklerini, özellikle ülkeyi yönetenlerin bunu miras bölünmesi kaygısıyla yaptıklarını okumuştum bir yerlerde. Yukarda bahsettiğim yazıtlardan okuduğuma göre bu doğru değil! Hitit Kralı I. Şuppiluma ile Hayaşa Kralı Hukkana arasında yapılan anlaşmayı anlatan tablette şöyle yazıyor: “Erkek kardeş, kendi kız kardeşini veya kuzenini alamaz. Bu doğru değildir. Her kim böyle bir işi yaparsa Hattuşa’da yaşayamaz, bunun üzerine öldürürlür. Ama sizin ülkeniz cahil olduğu için bu adet bozulmuştur.”
At yetiştirilmesini anlatan Kikkuli tableti Hattuşa (Boğazköy’de milattan önce 14. Yüzyılın ilk yarısında yazılmış.
Ağız temizleme (itkalzi)Ritüel metni. Hititlerde kirlenmenin her türlü hastalığa ve felakete sebeb olacağı inancı vardır. O nedenle de temizlik hakkında da konuşan tablet hazırlanmış.
Vali Bey’in, Müze bahçesinde verdiği koktelyde çok çeşitli yemekler de vardı. Özellikle Çorum mutfağında kullanılan yeşillerden yapılan yemekleri pek sevdim. Yırtma, taze bağ yaprağının yırtılarak; et, yarma ile pişirilmesinden oluşuyor. Çok lezzetli bir yemek. Ayrıca masada “madımak” da vardı, onun da mevsimiydi çünki. Yörede efelik denilen, yabani pazı ve ebegümeci kavurmaları da masada yer alıyordu ve pek nefistiler.
Çorum’un tam merkezinde bir saat kulesi var. Bütün tarifler o kuleye göre veriliyor. Biz de öyle yaptık. Kuleye doğru giderken yolda Kargı sırık kebabı ile karşılaşıp hemen fotoğrafını çektik. Ustasının cömertçe ikramına rağmen yemedik, zira proğramda vardı, yürüyüşlerimizden birini tamamladıktan sonra Kargı kebabını zaten yiyecektik.Leblebicilik Çorum’daki en önemli yiyecek sanayisinden birisi. Leblebicilerde çok çeşit leblebi var. Artık, cappuçinolusundan tutun, kahvelisi, tahin helvalısına kadar... Sadece bazılarının tadına bakabildim. Aroma katılmışlardan hiçbiri aklımda bile kalmadı... Ama, bu yazıyı yazarken Valiliğin hediye ettiği sade leblebiyi yiyorum ve mükemmel olduğunu düşünüyorum.
Çorum’a gitmeden çevresinin bu kadar güzel olabileceğini düşününemezsiniz. Doğanın elemanları: Kızılırmak, dağlar, börtü, böcek, yaylalar, leylekler pek güzel Çorum kırsalında. Gelecek yazılarımda, büyük keyifle yürüdüğüm parkuru, Kargı sırık kebabını, İskilip dolmasını anlatacağım.